Türkiye o kadar büyük sorunlarla boğuşuyor ki, bazen dünyada ne olup bittiğini çoğu insan takip edemiyor, anlayamıyor.
Ama bir yandan da kafamızı çevirip dünyaya da bakmamız gerekiyor; çünkü dünyadaki gelişmelerin dolaylı olarak Türkiye’ye yansıması, etkisi oluyor.
Kuşkusuz dönüp bakmamız gereken ülkelerin başında ABD geliyor.
ABD ekonomisi, şirketlerinin geliştirdiği teknolojisi, dış politika stratejisi, hatta hukuki, kültürel, sosyal politikaları bile dünyayı etkiliyor; büyük bir emperyal ülke.
Ama ABD, bildiğiniz o eski ABD değil artık; çok ciddi sorunlarla boğuşuyor ve İsrail-İran arasındaki 12 gün savaşı sırasında İran’a bomba yağdırarak “gövde gösterisi” yapmaya çalıştıysa da, ana karadaki “gövdesi” fena halde sancı yaşıyor.
2008 Mortgage Krizi‘nden bu yana ekonomisi darbe üstüne darbe yiyen ABD’nin borç stoku 2 trilyon dolardan 40 trilyon dolara dayanmış vaziyette. Çin’in dünyaya yayılan teknoloji üstünlüğü ve ekonomik yayılması bir imparatorluk çağının daha sonunun yaklaşmakta olduğunu gösteriyor.
Ama tarihteki birçok örneğinde olduğu gibi imparatorluklar tarih sahnesinden öyle sessiz sedasız çekilmiyor.
Donald Trump’ın 2016’da başlayan ilk başkanlık döneminde işaretleri beliren çöküş emareleri 2024’teki ikinci Trump dönemiyle hız kazanmış vaziyette.
RÜYALAR ÜLKESİNDEN, KABUSLAR ÜLKESİNE!
Artık kimse “rüyalar ülkesinden” söz etmiyor. Bilakis, ABD’ye dokunanın yandığı, arasına ruhen ve fiziken mesafe koymaya çalıştığı bir “kabuslar ülkesine” dönüşüyor; aleni ya da sessizce…
Trump, MAGA (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) adı altında çevresini saran yeni nesil otoriter ideologların sürüklemesiyle uzun yıllar dünyaya hükmettiği ve ülkelere müdahale etmenin aracına dönüştürdüğü neoliberal ideolojinin tüm kavramlarının içini boşaltıyor, birer birer yıkıyor; demokrasi, basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, eldeki son kamu sağlık ve eğitim kurumlarını, üniversiteleri (Harvard, Colombia, Brown Üniversiteleri başta olmak üzere) paramparça ediyor.
Trump şirazeyi o kadar kaçırdı ki, (bunun dayandığı özgüven ve arka planı apayrı bir tartışma konusu), ABD Merkez Bankası Başkanı, eski başkan Biden başta olmak üzere neredeyse canını sıkan herkese “deli, gerizekalı” gibi ağır hakaretleri mahalle kahvesindeki bir sohbetteymiş gibi sarf edebiliyor.
Son olarak, bilgisayarında haylazlık peşinde koşan bir ergen gibi, eski başkan Obama’yı gizli servise tutuklattırıp cezaevine attıran yapay zekayla hazırladığı bir videoyu sosyal medyasında yayınlayabiliyor.
24 Mayıs’ta Demokrat Parti’nin New York Belediye Başkanlığı ön seçimini ezici bir oy farkıyla kazanan “demokratik sosyalist” Zohran Mamdani’yi açık bir dille tehdit edebilecek cüreti kendinde bulabiliyor.
Demokrasi, özgürlükler ülkesi, öyle mi!
Ayrıca medyayla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor; canını sıkan her medya kuruluşunun Beyaz Saray akreditasyonunu anında iptal ediyor.
Son olarak The Wall Street Journal, Trump’ın 2003 yılında hüküm giymiş seks taciri Jeffrey Epstein‘a “müstehcen” ifadelerle dolu bir doğum günü notu yazdığı iddiasını haberleştirdikten sonra, Trump öfkeden kuduruyor. Notu yazdığını inkar eden Trump, ertesi gün bir zamanlar müttefiki olan gazetenin sahibi Rupert Murdoch‘tan 10 milyar dolar tazminat davası açıyor ve The Wall Street Journal’ı da kapıyı göstererek akreditasyon listesinden çıkarıyor.
Cuma günü de Kongre, yaklaşık 60 yıl önce fon sağlamaya başladığı kamu yayıncıları NPR, PBS ve bağlı kanallarına verilen 1,1 milyar dolarlık sübvansiyonu iptal ediyor. Neymiş bu kamu yayın kuruluşları “taraflı yayıncılık” yapıyorlarmış!
Hey gidi özgürlükler ülkesi hey!
Yani, Trump’ın Amerikan demokrasisine ve yoksullarına başlattığı saldırıyı anlat anlat bitmez.
Eğer ABD’ye birikmiş bir öfkeniz varsa, “oh olsun, onca yıl dünyaya çektirdiler, şimdi kendileri uğraşsınlar” diye hemen öyle kestirip atmayın.
Bir imparatorluk çökerken, içerde ve dışarıda izlediği strateji ve politikalarla, dünyanın diğer ülkelerine de (özellikle otoriterizme meyilli ülke ve liderlere) rol model oluyor, çıkar ittifakı kuruyor, kendileriyle birlikte o ülkeleri de yıkıma sürüklüyor. (Bugün neyle mücadele ettiğimizi anlayın.)
Bir imparatorluk ekonomik ve siyasi temelleriyle ana karasında çökerken, dünyanın geri kalanında sarsıntıları hissediliyor ve unutmayın ki tarih o kadar hızlandı ki bu yaşadıklarımız daha öncü sarsıntılar, ana deprem yaşandığında ülkemiz coğrafyası da dahil dünyanın her yeri bu büyük depremi hissedecek.
BUNLARI NEDEN YAZIYORUM?
Ülkemizde ekonomik ve siyasi alanda yaşananları anlamak istiyorsak, bugün neler yaşadığımızı ve yarın neler yaşama olasılığımız olduğunu bugünden iyi analiz edip, geleceği öngörebilir bir stratejiyle hazırlanamazsak, bu büyük depremin sarsıntısından çok etkileneceğiz.
Ülkemiz sınırlarında yaşadığımız sancılar ve sorunların kaynağı da, çözümü de küresel!
İsmet İnönü’nün o meşhur sözündeki gibi “yeni bir dünya kuruluyor” ve kuruluş sürecindeki bu dünyanın hem maruz kalanları, hem de tasarımcılarıyız. Kenarda oturup olacakları seyredemez ve başımıza gelecekleri bekleyemeyiz!
Tekno-kapitalizme evrilen müsses nizam yıkılıyor; Trump, kendi ülkesinde ve dünyadaki hükümranlık alanlarındaki statükoyu yıkarak yeni bir statüko inşası için altyapı oluşturuyor. Bunu içerde ve dışarıda eşzamanlı yapıyor. Trump ABD’si ve dünyanın birçok ülkesinde kök salma çabasındaki yeni nesil otoriterizm ve diktatörlük girişimleri bu enkazın altında kalmamak için tüm araçlarıyla dünya halklarına savaş açmış vaziyette.
Şimdi dünyanın yoksulları, mağdurları “ahlaki üstünlüğünü ve meşruiyetini kaybetmiş”, çatırdamaya başlamış tekno-kapitalist ideolojiyle ve hükümranlarıyla yollarını ayırma ve hesaplaşma zamanı.
Ülkemiz gündemini yaklaşık bir yıldır işgal eden Kürt sorununa çözüm arayışları ve iktidarın CHP’ye yönelik topyekün saldırısı da bu yeni statüko arayışından bağımsız değil. Trump’ın tüm muhalefeti (medyası, üniversitesi, siyasi muhalefetiyle) marjinalize etme, gayrimeşru ilan etme çabasıyla, Macaristan, Hindistan ve Türkiye’dekilerin büyük benzerlikleri var.
Sentetik, kalıcı olmayan, özünde halkların yararını gözetmeyen bu girişimlere karşı şimdi uyanık olma, bilinçlenme ve ayağa kalkma vakti!
ÜLKELERE GAYRİMENKUL, HALKLARA META GÖZÜYLE BAKANLARIN ÇÖZÜMÜ YAŞAYAMAZ!
Çöken imparatorluk ülkemiz de dahil tanzim etmeye çalıştığı coğrafi, ekonomik ve askeri politikalarıyla dünya halklarına faturayı ödettirmeye çalışırken, sahte çözüm hülyalarına kimse kanmamalı.
Türkiye’de özellikle muhalefet cephesindeki siyasi partiler ve kadroları bu konuda çok dikkatli olmalı. Ülke coğrafyalarını ve içinde yaşayan halkları birer gayrimenkul ve oradan oraya sürüklenecek ticari bir meta gibi gören bu otokratların çizeceği sahte demokrasi vaatlerine kimse kanmamalı.
Tarihin, zorlu ve uzun bir mücadele dönemine girdik. Teknoloji otokratları, yeni araç ve kavramlarla yeni bir yıkım hattı oluştururken, dünyanın mağdurları da “yeni araç ve kavramlarla”, omuz omuza bu yeni dünya için mücadele etmeli…
Onlar kurulu statükoyu yıkarken (mecburen yıkılırken), yerine kurulacak olanı tam olarak onların hayal ettiklerine değil, dünyada yoksulluk ve yoksunluğa itilen milyarların yararına yeni bir statükoya dönüştürme zamanı.
Siyasi mevzileri kuvvetlendirmek için, bugün meydanları dolduran geniş kitlelere siyaset kanallarını, iradi katılım ve mücadele alanlarını daha fazla açmalı, bunu dünyanın direnen mağdurlarıyla birleştirmeliyiz!
Bu bir tercih değil, artık zorunluluk!
…Ve sonra, ülkemiz meydanlarını inleten o ortak sloganı dünyaya teşmil etmeli:
“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz!”