CHP’nin Yeni Programı: Kamusal Devletin Geri Dönüşüne Açılan Kapı

Tarih:

Türkiye, uzun yıllardır neoliberal ekonomi politikalarının gölgesinde, kamu hizmetlerinin daraldığı, gelir eşitsizliklerinin derinleştiği, sosyal devletin, hukuk ve adalet düzenin zayıfladığı bir dönemi yaşıyor.

Neoliberalizmin işgal ettiği dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi…

CHP’nin yaklaşık bir yıldır üzeride çalıştığı parti programı “Güçlü Yurttaş, Güvenli Gelecek, Kazanan Türkiye” başlığıyla nihayet kamuoyuna duyuruldu ve 39. Olağan Kurultay’da da görüşülerek son şekli verilecek ve CHP’nin yeni döneme ilişkin siyasi hedef çerçevesini oluşturacak.

Yeni parti program, sadece bir siyasi metin olmanın ötesine geçerek Türkiye’nin geleceğine dair “kapsamlı bir toplum tasavvurunu” ortaya koyuyor.

Özellikle “demokratik sosyalizm” perspektifinden bakıldığında program, hem önemli açılımlar hem de bazı eksiklikler barındırıyor.

130 sayfalık parti programını analiz ederek güçlü ve zayıf (ya da eksik kalan da demek mümkün) yönleriyle değerlendirmeye çalışacağım. Açıkçası bu analizi yaparken “demokratik sosyalist” bir perspektiften yorumlayacağımı bilmenizi istiyorum. Keza, haftalar öncesinde buna ilişkin bir yazı da yazdığımı takip eden okuyucular anımsayacaktır.

Bu perspektifi önemsiyorum, çünkü 25 yıla yaklaşan AKP iktidarının devlet sistemi ve toplum üzerinde yıkıcı bir tahribat yaratmasının yanı sıra, küresel düzeyde de “kapitalizm ve neoliberalizmin” derin bir yıkım yarattığını epeydir biliyoruz ve buna ilişkin de malum epey yazı yazdım.

Haliyle, dünyanın post-kapitalist bir döneme girdiği süreçte klasik ve tarihsel “sosyal demokrasi” temelli bir siyasi programın yeterli ve gerçekçi bir siyasi program olamayacağını düşünüyorum.

CHP’nin onarmak ve yeniden ayağa kaldırmak istediği “kamusal devletin” eski model “makine ve motorla” gerçekleşemeyeceği, dünyanın ekonomik ve siyasi olarak post-kapitalist bir devrim sürecinden geçtiği anlaşılmadan gerçekleşemeyeceği iyi kavranması gerekiyor.

Donald Trump gibi simgesel isimlerin kapitalizmin klasik demokrasi anlayışı (neoliberalizm) ve ekonomi zihniyetini (kapitalizm) bizzat elleriyle yıktıkları tarihsel bir süreçte, yaklaşık 100 yıllık bir tarihsel hikayesi olan “Keynesyen sosyal demokrasi” politikalarıyla eski model kamusal devlet geri getirilerek “piyasa ile emek arasındaki çatışma ve uzlaşmazlık” artık aşılamaz, çalışanların ve emekçilerin yoksulluk sorunu, “kapitalizmin piyasa tadilatlarıyla” çözülemez.

“Teknoloji kapitalizminin” hegomonik bir yapı kurduğu, dayandıkları “liberal demokrasileri” ortadan kaldırarak otoriter rejim arayışlarının yoğunlaştığı dünyaya derman olacak ve post-kapitalizmi hedefleyecek “yeni bir siyasi tahayyüle” ihtiyacımız var.

Peki, CHP’nin duyurduğu yeni siyasi program buna ilişkin umut ve işaretler veriyor mu? Türkiye toplumunu geleceğe taşıyacak radikal bir umut çerçevesi oluşturuyor mu?

İLGİLİ YAZI :  New York’ta İhtiyatlı İyimserlik: Belediye Sosyalizminin Sınırları

Gelin birlikte bir bakalım…

DEMOKRATİK SOSYALİZME AÇILAN BİR ÇERÇEVE

“Demokratik sosyalizm”, üretim araçlarının kamusal denetimini, ekonomik demokrasiyi, sosyal adaleti ve eşitliği savunurken, çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel hak ve özgürlüklere bağlı kalarak bu hedeflere ulaşmayı amaçlayan bir politik felsefe. Aynı zamanda “demokratik sosyalizm”, üretim ve kamu hizmetlerinin piyasa yerine halk yararına (çalışanlar ve işçi sınıfı lehine), demokratik mekanizmalarla yönetilmesini savunan bir siyasi yaklaşım.

CHP’nin yeni programı, radikal bir üretim araçları devrimi önermese de, neoliberal düzenle önemli bir kopuşu temsil ediyor. Özellikle “devletin stratejik sektörlerde üretici ve yönlendirici aktör olması” vurgusu, Türkiye’de uzun süredir kaybolmuş olan “kamusal devlet” anlayışını yeniden gündeme taşıyor.

Programın temel özelliğinin, “toplumsal refahın piyasaya değil kamuya dayanması gerektiğini” savunması önemli bir yaklaşım. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve gelir dağılımında devletin aktif rol alması, demokratik sosyalizmin temel önermeleriyle büyük ölçüde örtüşüyor.

Bununla birlikte “üretim araçlarının demokratikleştirilmesi, işçi meclisleri, kooperatifleşme” gibi alanlarda daha radikal çözümler sunmaması programın eksiklikleri arasında.

YURTTAŞIN SİYASETE KATILIMI: SIRADAN İNSANA SÖZ HAKKI

Programın en dikkat çekici unsurlarından biri, “yurttaşın siyasal sürece doğrudan katılımını” güçlendiren mekanizmaları içermesi. Yurttaşların belirli sayıda imzayla Meclis’e yasa teklifi verebilmesi, siyasal karar alma süreçlerini sıradan vatandaş için erişilebilir ve gerçek kılıyor. Bu, demokratik sosyalizmde merkezi bir yere sahip olan “siyasal kararların halk tarafından alınması” düşüncesiyle uyumlu.

“Yerel demokrasinin güçlendirilmesi”, “katılımcı bütçe” ve “halk meclisleri” gibi uygulamaların teşvik edilmesi, siyaseti seçimden seçime değil yaşamın kendisine yayıyor. Bu yaklaşım siyaseti, “televizyon ekranlarında tartışılan” bir alan olmaktan çıkarıp “bireyin hayatının parçası” haline getirmeyi vaat ediyor.

Ancak programda katılımcı demokrasinin daha ileri hâllerine (örneğin bağlayıcı halk meclisi kararları, işyerinde çalışanların yönetim sürecine kurumsal katılımı gibi) pek rastlanmıyor. Bu nedenle mevcut yaklaşım daha çok “genişletilmiş sosyal demokrasi” düzeyinde kalıyor.

İLGİLİ YAZI :  Umutlu Olmak Boş Bir Hayalcilik Değil, Bir Stratejidir!

SAĞLIK, EĞİTİM VE SOSYAL DEVLET: YENİDEN KAMUSALLAŞMAYA DOĞRU

böke
CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, partisinin yeni siyasi program taslağını bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı.

Programın belki de en somut ve güçlü alanı “sosyal devletin” yeniden inşası.

“Sağlık hizmetlerinin” ücretsiz ve kamusal olması, devlet tarafından sunulması ve herkesin eşit erişiminin garanti altına alınması, demokratik sosyalist gelenek açısından çok kritik bir eşik. Bugün sağlıkta dönüşüm programlarının yarattığı “mali yük ve hizmet eşitsizliği” ortadayken, CHP’nin bu taahhüdü toplumda doğrudan karşılık bulacak bir vaat niteliği taşıyor.

“Eğitimde” de benzer biçimde devlet okullarının “nitelik olarak güçlendirilmesi, ücretsiz ve eşit fırsat sunması” hedefi öne çıkıyor. Burada “laiklik, bilimsel eğitim ve fırsat eşitliği” vurgusunun korunması, Türkiye’nin cumhuriyetçi eğitim geleneğini yeniden sahiplenmesi açısından önemli.

Programda yer alan sosyal devlete ilişkin belki de en yenilikçi yön “Temel Vatandaşlık Geliri” vaadi.

Bu vaat, “yardımı” değil “hakkı” esas alıyor; “yoksulluğu bir yardım” ilişkisi olmaktan çıkarıp “toplumsal bir hak” kategorisine taşıyor.

Demokratik sosyalizm açısından bakıldığında “temel gelir”; refah devletinin çağdaş bir versiyonu olarak, vatandaşın onurunu koruyan güçlü bir mekanizma.

Son günlerde AKP’nin de bazı kentlerde proje olarak uygulamaya koyacağını duyurduğu bu vaadin elbette finansal sürdürülebilirliğinin nasıl sağlanacağı hem belirleyici hem de iki partinin siyasal ideolojisinin ve yaklaşımının katalizörü olacak.

EKONOMİ POLİTİKASI: DEVLET YENİDEN ÜRETİM SAHASINDA

CHP’nin yeni programı, ekonomide devletin yeniden aktif bir aktör olmasını savunuyor. Stratejik sektörlerde özelleştirmelerin durdurulması, hatta geçmiş özelleştirmelerin yeniden değerlendirilmesi, son 30-40 yılda neoliberal politikaların yıkıma uğrattığı Türkiye’de yeni bir kamusal ekonomi yaklaşımının habercisi.

“Vergide adalet”, “gelir dağılımında eşitlik”, “sendikal hakların güçlendirilmesi” ve “işçinin korunması” gibi vaatler; üretim alanında da “kamusal aklın” yeniden ağırlık kazanacağına işaret ediyor.

Ancak demokratik sosyalist bir perspektiften bakıldığında şunu söylemek gerek: “CHP’nin programı, üretim ilişkilerinin yapısal dönüşümünü pek hedeflemiyor.”

Kamunun ekonomiye dönüşü var, fakat işçinin üretim kararlarına katıldığı, mülkiyetin toplumsallaştırıldığı radikal bir model “şimdilik” yok.

KONUT, ULAŞIM VE DİĞER HİZMETLERDE EKSİK HALKALAR

“Konut hakkının” bir toplumsal hak olarak ele alınması olumlu. Ancak konut krizinin gerçek bir sosyal politika araçları setine ihtiyacı var: “Kamusal konut üretimi, kira kontrol mekanizmaları, mülk edinmede toplumsal modeller gibi…”

İLGİLİ YAZI :  Neoliberal Kâbus Bitmeli! İktisat Kitaplarını Yeniden Yazma Zamanı!

Program bu noktada biraz daha “soyut” kalıyor.

“Ulaşımda” da benzer bir durum söz konusu: “Şehircilik ve erişilebilirlik politikaları güçlü fakat ulaşımın kamusal hale getirilmesi, özel taşımacılığın sınırlandırılması gibi adımlar eksik.”

“Gıda ve tarım politikaları” ise nispeten daha güçlü; kamusal planlama, üretici birliklerinin rolü ve ulusal üretim kapasitesinin desteklenmesi demokratik sosyalist çizgiye yakın.

ORTANIN SOLUNDAN DEMOKRATİK SOSYALİZME

Bu program, CHP’nin 1960’ların ikinci yarısında İsmet İnönü’nün “ortanın solu” söylemiyle başlayan, 1970’lerde Bülent Ecevit’in “demokratik sol” kimliğiyle devam eden ve 1990’larda Erdal İnönü ile “sosyal demokrat” bir parti olarak tanımlanan evriminin en son noktası olarak görülebilir.

“Demokratik sosyalizm” tanımı bizzat hiç kullanılmamış olsa da program metininde demokratik sosyalizmi tanımlayan kavramların bu denli açık kullanılması, partinin ideolojik netleşme sürecinde önemli bir aşama.

SONUÇ: TARİHİ BİR DÖNEMEÇ AMA BİTMEMİŞ BİR HİKÂYE

CHP’nin yeni programı, Türkiye siyasetinde uzun zamandır görülmeyen ölçekte “kamusal sosyal devlet” yaklaşımını yeni iktidar politikası haline getirmeyi hedefliyor.

Bu bakımdan program, “neoliberal politikalarla açık bir kopuş” vaadi içeriyor. Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve gelir alanında ortaya konan güçlü kamusal vaatler, demokratik sosyalizmle uyumlu politik hedefler.

Buna karşın “üretim ilişkilerinin radikal dönüşümü”, ekonomik karar mekanizmalarında “emekçilerin kurumsal rolü” ya da “mülkiyetin demokratikleştirilmesi” gibi daha ileri hedefler programda yer almıyor.

Yani CHP’nin yaklaşımı, demokratik sosyalist bir ekonomik düzenin tam inşasından ziyade, “kamusal sosyal devletin yeniden tesis edilmesi” şeklinde tanımlanabilir; ancak program demokratik sosyalizme giden yolda “geçiş programı” ve “ara formu” niteliği taşıyabilir.

Özellikle küresel düzeyde neoliberal hegemonyanın kriz içinde olduğu, eşitsizliklerin derinleştiği ve iklim krizinin aciliyetinin arttığı bir dönemde, CHP’nin bu programı Türkiye siyasetinde önemli bir alternatif oluşturabilir.

Türkiye siyasetinde ekseni “sağ-muhafazakâr / neoliberal” çizgiden, “sol-kamusal / halkçı” çizgiye net bir şekilde çeken bu program hayata geçirilirse Türkiye’nin sosyal devlete geçiş sürecinde yepyeni bir dönem başlayabilir.

Ancak bu yolun ne kadar ilerleyebileceği; sermayenin, bürokrasinin ve uluslararası dengelerin nasıl yönetileceğine, en çok da toplumun ne kadar güçlü talep edeceğine bağlı.

Belki de asıl belirleyici soru şu:

Ülkemiz ve halkımız yeniden ortak bir geleceğe inanmak istiyor mu?

Yanıt “evet” ise, CHP’nin programı bu inancın politik altyapısını kurmaya aday görünüyor.

Belki de yanıtın “evet” olması ve ortak bir geleceğe olan inanç ve umut için çok daha fazla emek harcamamız gerekiyor…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Paylaş:

Abone Ol

spot_imgspot_img

Popüler

İlginizi Çekebilir
İlginizi Çekebilir

Cumhuriyetçi Parti’nin Groyper Fringe’i Nasıl Geleceği Oldu?

Nick Fuentes'in yükselişi ve Cumhuriyetçi Partinin radikalleşmesi, bir nesli...

Bernie Sanders, Yapay Zekanın Toplumsal Etkisine İlişkin Uyarıda Bulundu

ABD Vermont Senatörü Bernie Sanders, yapay zekanın (AI) potansiyel...

Palantir: Dünyanın Sonunu Durdurmaya Çalışmayın

Peter Thiel'in tekno-teolojik evreninde, şirketi Palantir sadece Batı'yı ideolojik...

Sol, Neoliberal Karanlık Çağ’dan Çıkıyor

Vivek Chibber, kırk yıllık neoliberalizmin radikal solu nasıl çarpıttığını,...