HAKKIMIZDA
Neden Sol Gelecek?
KAPİTALİZM VE NEOLİBERALİZM BİR DOĞA KANUNU DEĞİL
- Kapitalizm artık çalışmıyor, “iktisadi” olarak 2008’de iflas etti, “siyasi ideolojisi” neoliberalizm çöktü, insan yaşamına ilişkin anlamlı, meşru bir çözüm üretemiyor.
- Özellikle son 20 yıldır “neoliberal müesses nizam” dünyamızda yalnızca “eşitsizlik, adaletsizlik, kriz ve kaos” üretiyor ve savrulduğu krizle birlikte silahlanma yarışı hızlandı ve “aşırı sağ/ırkçılık ve faşizm” tehditi siyaseten giderek yükseliyor, küresel savaş riski artıyor.
- Neoliberalizm, 75 yılda “insan zihnini” ele geçirdi, “bireyi yalnızlaştırdı”, toplumsal ilişkilerinden ve bağından kopardı; insanoğlu ortak idealini, bir arada yaşama duygusunu, kültürünü kaybetti.
- İnsani olan her şey (insan, doğa, hayvanlar) rekabetin, kârın, piyasanın bir “metasına/nesnesine” dönüştü. İnsan, insanlığından çıktı ve kapitalizmin sıradan bir “ürününe” ve “makinesine” dönüştü.
- Mark Fisher’in dediği gibi “Dünyanın sonunu hayal etmek kapitalizmin sonunu hayal etmekten daha kolay oldu.”
- Oysa “Neoliberalizm” tartışmasız mutlak gerçekliği ifade eden bir “doğa kanunu” ve kaçınılmaz, tek gerçek ve sistem değil. Ama toplumların içine etkili biçimde nüfuz ederek öyle olduğuna hemen herkesi inandırdı; inanmayanları da bunun dışına çıkamayacak, itiraz edemeyecek şekilde mecalsizleştirdi.
- Neoliberalizm, sermaye sınıfının bilinçli ve yıllar içerisinde üniversiteleri, eğitim kurumlarını, STK’ları, medyayı, kanaat önderlerini, giderek ülkelerde siyasi iktidarları adım adım değiştirerek “sabırla ve ısrarla” inşa ettiği bir “tasarımdı” ve şimdi çöküşünün resmiyet kazanmasıyla birlikte onu “sabırla ve ısrarla” siyaseten aşma zamanı geldi.
BİREY, TOPLUM, KAMU, SİYASET ‘PİYASALAŞTI’
- Hakim ve hegemon bir ideoloji olarak neoliberalizm ülkelerdeki “merkez sağ/sol yapıları” eşzamanlı olarak aynılaştırdı, “devletin kamusal alanlarını, özelliklerini, sorumluluklarını, yasal yükümlülüklerini” yok etti ve tüm kamusal alanları “piyasalaştırdı”.
- Sınırlı sayıda kişi ve şirket devasa kârlara, zenginliğe ulaşırken, milyarlarca insan piyasaya terk edildiği ve gelirsizleştiği için “sağlık, eğitim, gıda, barınma, ulaşım” gibi temel insani haklara erişemez oldu.
KÜRESEL SERMAYENİN OTORİTER BİR DÜZEN KURMASINI İZLEYEMEYİZ
- 2025 itibariyle küresel düzeyde Donald Trump ile simgeleşen sermaye sınıfı ve tekno-otokratlar, “post-kapitalist” dönem için düğmeye bastılar bile. Eldeki son demokrasi kırıntılarını ve hukuk düzenini yok etmek, “şiddet ve zora dayalı” yeni bir “otoriter düzen” inşa edebilmek için gündemlerini adım adım ilerletiyorlar.
- Uluslararası sermayenin, tekno-otokratların bile gözden çıkardığı “neoliberal düzenin içinde kalmayı, onu savunmayı, onun yapısal özelliklerini, eylemlerini bilinçli ya da bilinçsiz bizim yeniden üretmemizi” artık kimse bekleyemez.
- Olup bitenleri, başımıza gelecekleri bir kenarda oturarak bekleyemez, yaşananlar için ahlanıp vahlanmakla, köşemizde söylenerek izlemekle yetinemeyiz.
- Tarihin hem “maruz kalanları”, hem de “tasarımcılarıyız”; dahası olmak zorundayız!
- Milyarlarca insan için kabul ve tahammül edilemez pervasızca bir girişim ve saldırı ile karşı karşı karşıyayız. Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de bu saldırıya karşı koymak kaçınılmaz bir “yurttaşlık ve insani” görevimiz.
- “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu, onu icat etmektir” (Alan Kay). Dünyanın mağdurları, emekçileri, yoksulları, yoksunları boyun eğmek zorunda bırakılacağımız bir geleceğe, sessizce, kendiliğinden oluşacak bir süreçle mahkum olmamızı kimse bizden beklememeli.
- Trump ve Elon Musk gibi simgesel isim ve onları çevreleyen ideologların etrafında şekillenmeye başlayan ve yerel işbirlikçi sermaye sınıflarıyla “dünyanın tüm coğrafyalarına yaymak istedikleri otoriter sistemi, adaletsizlik, eşitsizlik içeren bir ekonomik düzeni, bunun inşasını reddediyoruz”.
TOPLUMLARIN DİRENİŞLERİ FİLİZLENİYOR
- Uluslararası sermaye yerel işbirlikçileriyle birlikte vahşice saldırırken, “tüm ülkelerde direnişin de kıvılcımları oluşuyor, sokaklardan kitlelerin itirazları ve öfkeleri yükseliyor” ve alevleneceği imkân ve koşulları arıyor, tasarımlıyor.
- Henüz oldukça zayıfız; yeterince örgütlü ve dayanışma ağlarına sahip değiliz. Ve ayrıca tüm emekçileri, çalışanları, yoksulları ve yoksunları birleştirecek “yeni bir tahayyül ve ideolojik çerçeveye, siyasi stratejiye” de sahip değiliz.
- Ama geleceği tasarımlarken ve geleceği icat ederken, yürümemiz gereken, ilerlememiz gereken yoldaki olası “somut adımları ve mücadele alanlarını” da artık biliyoruz.
YENİ BİR SOL DALGAYLA KAMUSAL HİZMETLERİ GERİ ALMALIYIZ
- Yeni bir sol hegemonya oluşturmalı, “Demokratik Sosyalist” bir toplum, yönetim sistemi için neoliberal gündemi aşarak, yepyeni bir gündemi “sabırla ve inatla”
- Neoliberalizmin tüm iktisat ideolojisini ve sistemini üzerine inşa ettiği iktisat kitaplarını reddediyoruz; “özgürlükleri, gelir dağılımını, paylaşımı, mülkiyeti ve refahı” yeniden tasarımlayan ve özünde neoliberalizmden kopuşu temsil edecek “yeni bir sol tahayyül” için yola çıkmalıyız.
- Temel insan hakları “satılan ve satın alınan” değerler olamaz. Temel haklar, “kârın, rekabetin ve piyasanın” insafına terk edilemez; terk edilenleri geri almalıyız!
- Neoliberalizmin yok ettiği “kamusal insanı” ve “kamusal alanları” bir an önce geri getirmeliyiz. Sağlık, eğitim, ulaşım, enerji, barınma, gıda, iletişim gibi toplumun ortak çıkarlarını ifade eden alanları “piyasadan alıp kamulaştırmalıyız”.
- Teknolojinin de etkisiyle geniş kitleler istihdam piyasalarına bir daha dönememek üzere işsizleşip, açlığa ve yoksulluğa terk edilirken, zenginliğin ve refahın, sınırlı bir kitlenin ve sınıfın elinde toplandığı bir düzeni sessizce sineye çekmeyi ve izlemeyi kabul etmiyoruz.
- “Tekno-otokratlar”, otoriter bir düzen tasarlamaya girişirken, hukuk, adalet, özgürlük ve demokrasi alanlarını milyarlarca insanın yaşam alanını koruyan ve geliştiren bir “idejolojik çerçeve ile yeniden tasarımlamalıyız”.
SİYASETİ VE SİYASİ KURUMLARI YURTTAŞA GERİ VERMELİYİZ
- İnsan yaşamını tasarlarken başvurabileceğimiz en meşru alan, elbette siyaset ve siyaset kurumu. Siyaseti, neoliberal zihniyetin işgal ettiği “profesyonel siyasetçilerin” elinden alarak yeniden yurttaşın kendisine vermeliyiz.
- Siyasi partileri de neoliberalizmin ideoloji inşasında tasarımladığı “bağımsız ekonomik kurum ve kurullar” gibi “toplumdan izole” ve “özerk bir model” gibi işleyen yapıdan kurtarmalı, yurttaşa açık hale getirmeliyiz.
- Katılımcılığı, yurttaş denetimi ve iradesini, parti içi demokrasiyi idealize edilmiş, belli an ve süreçlere sıkıştırılmış soyut bir söylem olmaktan çıkarmalı, “somut, her an yaşayan” bir organizmaya dönüştürmeliyiz.
- Siyaseti ve siyasi partileri bir “insan bedeni” gibi (duygu ve düşüncelerin atar ve toplar damarların çalışması gibi) organizasyonun tümünü sarıp sarmalayan yapıya dönüştürmeliyiz.
- Bunu başarabilmek için siyaset kurumunu (organizasyonunu), işleyişini de piyasanın elinden almalı, yeniden kamusallaştırmalıyız. “Sınırlı bir azınlığın” kontrol ve insiyatifiyle işleyen bir yapıdan, her an “geniş yurttaş denetimine” açık, işleyen, “demokratik bir yapıya” dönüştürmeliyiz.
- Siyaseti, “bireysel çıkarlar” etrafında oluşmuş “dar grupların” menfaat ilişkilerinin birer “aracısı, kolaylaştırıcısı ve mekanizması” olmaktan çıkarmalıyız.
- Bunu öncelikle siyaset kurumunu, parti organizasyonlarını sarıp sarmalayan “neoliberal zihniyetten, etkiden” arındırarak, “yeni ve yeniden bir sol tahayyüle” kapı aralayarak yapabiliriz.
- Siyaset, “kişisel gündemin” ilerletildiği, “maddi ve manevi çıkar ilişkilerinin” tasarımlandığı bir alan değildir, olmamalıdır. Özellikle “sol siyaset”, parti yapılarını yatay ve dikey olarak yeniden “kamusal zihniyeti” temsil edecek şekilde “yeniden tasarımlamalı”, bu zihniyeti ve kültürü yeniden tesis etmeliyiz.
- Topluma, uğrunda mücadele edilecek, geleceğe umut ve güvenle bakacakları, coşkuyla sarılıp bağlı kalacakları “ideolojik temelleri kuvvetli bir siyasi program” sunmalı, tek tek kişilerin varlığından bağımsız “bir dava”
- Yeni bir sol tahayyül ve yeni bir sol hegemonya inşası için, sendikalar, emek örgütleri, meslek odaları, işsizler, yoksullar, terk edilmiş toplumsal kesimlerin tümüyle yeniden bağ kuracak yeni bir sol siyaset ve toplumsal hareket inşa etmeliyiz.
SOL GELECEK, ÖZGÜRCE VE CESURCA YENİ BİR SOL TAHAYYÜL İÇİN ÇABA GÖSTERECEK
- “Eski alışkanlıkları, eski siyaset biçimini” tekrar ederek, onu yeniden üreterek neoliberalizmi yenemez, geleceği tasarımlayamaz, sermayenin saldırılarıyla baş edemeyiz. Çaresiz ve çözümsüz kalmak, sermayenin gündemini ilerletmesinden başka bir sonuç doğurmayacağı açık.
- Piyasalaşma karşısında “yeniden kamusal alanın hakim kılınması” için duyarlı tüm yurttaşları bu “yeni ve yeniden sol tahayyül” sürecine dahil etmeli, tartışmaları olgunlaştırmalıyız.
- Sendikalarla, meslek odaları ve STK’larla iletişim, işbirliği ve dayanışmayı artırmalı, ideolojik olarak karşılıklı etkileşimi geliştirmeliyiz.
- “Kadınlar ve gençlerin” siyasete katılımını desteklemeli ve artırmalıyız. Gençlikle ve gençlik hareketleriyle iletişimi ve ilişkileri güçlendirmeli, “gençlerin bizzat kendi elleriyle” geleceği inşa etmelerine fırsat tanımalıyız.
- “Sol Gelecek”, emek hareketinin ve işçi sınıfının tarihsel birikimlerin beslenerek, sol içindeki fikri tartışma ve arayışları en geniş kapsamda yayınlarına taşımaya, post-kapitalist döneme hazırlanmak için uzun süreli bir ideolojik mücadeleye destek vermek için yola çıkıyor.
Bize Katılın ve Destek Verin
“Sol Gelecek”, Türkiye ve dünya genelindeki sosyalist sol için çevrimiçi bir yayın platformudur. Sosyalist fikirleri ve önemli olay, konu ve meselelerin analizlerini öne çıkaran haberler ve makaleler yayınlar. Sosyalist düşünür ve aktivistlerin, hareket kurucu ve örgütçülerinin, işçilerin ve sendikacıların ve kapitalizmin ötesine geçmeyi hedefleyen herkesin makalelerini yayınlar.
“Sol Gelecek”e siz de katılabilir, destek verebilir ve “sol gelecek” tahayyülünün inşasına siz de katkı sunabilirsiniz.
Neoliberal zihniyetin aşılabilmesi için çetin bir ideolojik mücadelenin, emek hareketinin güçlü bir dayanışma ağının kurulmasının gerekliliğine inanıyoruz. Bunu tesis edebilmek için güçlü, istikrarlı ve giderek genişleyen “bilgi ağlarının” derin bir etkiye sahip olduğunun farkındayız.
Neoliberalizm, on yıllar boyunca “sabır ve inatla” akademiden, medyaya, okullardan kanaat önderlerine, enstitülerden sivil toplum örgütlerine kadar geniş bir alanda ağ kurdu ve kendisini tartışılmaz mutlak gerçeklik gibi lanse etti ve siyasi iktidarları ele geçirerek yerküremizi büyük bir buhran ve kaosa sürükledi.
Şimdi bunu tersine çevirme, neoliberalizmi ve kapitalizmi ideolojik olarak “zihinlerde ve ruhlarda” aşma zamanı; bu bir tercih değil artık tarihsel zorunluluk.
Siz de bu çabanın bir parçası olabilirsiniz…
Ne Yapabilirsiniz?
“Sol Gelecek” için yazı yazabilir, çeviriler yapabilirsiniz. Çevrenizdeki “sol gelecek” için kafa yoran, fikir üretenleri bu çabanın ve ağın parçası haline getirebilirsiniz.
“Sol Gelecek”, yakın gelecekte “tartışma ve çalışma grupları”, online ve fiziksel “söyleşi, toplantı ve konferanslar” ile çabasını geliştirmeyi ve genişletmeyi hedefliyor.
Gelin bize nasıl destek verebileceğinizi birlikte konuşalım!
Bizimle bilgi@solgelecek.org e-posta adresi üzerinden iletişime geçebilir ve sohbeti başlatabilirsiniz…
Ee, hadi o zaman!
Yüzde 1 İçin Tasarlanmış Bir Düzeni Reddediyoruz
Bütünü yeniden görmek için dünya nüfusunun %99’u olarak öncülüğü ele almalı ve kendimizi, %1 için tasarlanmış ekonominin topluma yaydığı kasvetli ortamdan kurtarmalıyız. Kavrama gücümüzü (veya dünyaya bakışımızı) geri kazanmak ve kapitalizmin ontolojik üstünlüğüne meydan okumak bugün karşımızda duran en acil görevdir.
Hayali anti-topluluklarımızın (non-communities) içine sızan ve vahşice finansallaştırılan “sahte-gerçeklikler” parçalanarak yok oluyor. Belki de en başından beri ölüydüler.
Ama yanlışa kapılmayalım.
Biz bunları konuşurken, mahvedilmiş bir dünyanın üzerine çöken ağır kış ve hiçliğin ruhsuz monokültürü bizi kuşatıyor; çekip gitmenin zamanı geldi.
Gidiş bileti bir kâğıt tabakta sunulmayacak.
Geleceğin yeniden başlayabilmesi ve tarihin yeniden yazılabilmesi için doğru hazırlanmamız gerek.
Hazır olun!
Ve en önemli soru bu noktada beliriyor:
Henüz yazılmamış olsa da, bizden derhal bir tepki göstermemizi bekleyen o tarihi “hak edecek miyiz?”
Ona layık olabilecek miyiz?
(Homo Economicus’un Ölümü / İş, Borç ve Sonsuz Birikim Efsanesi / Peter Fleming)