Toplumsal çöküş bazıları için kutlama sebebi. Küresel gıda devi Nestlé Grubu, 2027 yılına kadar 3 milyar İsviçre Frangı “tasarruf” etme planını duyurdu ve bu da 16.000 kişinin işten çıkarılmasına yol açtı. Bunlardan 12.000’i ofis çalışanı, 4.000’i ise fabrika ve tedarik zinciri çalışanı. Toplamda bu, 277.000 kişiyi istihdam eden ve 2.000’den fazla markaya sahip olan grubun küresel iş gücünün yaklaşık %6’sını temsil ediyor.
Açıklamanın hemen ardından Nestlé hisseleri İsviçre borsasında %8,2 değer kazanarak 2008’den bu yana en yüksek kazancına ulaştı.
Finans piyasaları için binlerce kişinin işsiz kalması toplumsal bir trajedi değil, kutlama sebebi.
Vontobel Bank’tan Jean-Philippe Bertschy gibi analistler, “temettü artışının” “onaylanmasından” büyük mutluluk duyuyor. Başka bir deyişle, işten çıkarmalar hissedarlar için kâr artışı sağlıyor.
Bu acımasız politika, 1 Eylül’de atanan yeni CEO Philipp Navratil tarafından yönetiliyor. Göreve yeni başlamış olmasına rağmen, sermayenin amansız mantığıyla aynı çizgide: Hissedarları memnun etmek için işçilere saldırmak.
“Verimlilik” ve “rekabet gücü” vaatleri, on binlerce aileyi yoksulluğa sürüklerken milyarlarca dolar kazanmaya devam eden bir şirketin gerçekliğini zar zor gizleyebiliyor.
Bu senaryo ne yazık ki klasik. Nestlé, diğer birçok çokuluslu şirket gibi, 2025 başında 10,9 milyar İsviçre frangı yıllık net kâr açıklayarak zorlu bir ekonomik ortama uyum sağladığını iddia ediyor.
Çalışanlar ise işsizlik korkusundan başka bir şeye sahip değilken, hissedarlar portföylerinin değeri üzerinde spekülasyon yapıyor. Piyasalar toplumsal çöküşü rekor artışlarla karşıladığında, ahlaksızlık doruk noktasına ulaşıyor.
Bu durum karşısında, işçiler için tek uygulanabilir çözüm işten çıkarma yasağını savunmak. Her işin korunması, işçi hareketinin taleplerinin merkezinde yer almalıdır. Şunu açıkça belirtmek gerekir: İşçiler, birkaç kişinin kârını ödeyenler olmamalı.