Otoriter Bir Rejim Seçimle Yenilir Mi?

Tarih:

Bir toplumun kaderi bazen “tek bir seçimle”, bazen de o seçime giden yoldaki “umudun örgütlenmesiyle” değişebilir.

Bugün dünya, “demokrasi” adını taşıyan ama halkın iradesinden gittikçe uzaklaşan siyasi iktidarların ve yönetimlerin kuşatmalarıyla çevrili:

“Seçimler yapılıyor ama eşit şartlarda değil; oylar sayılıyor ama halkın sesi duyulmuyor; medya yayın yapıyor ama gerçekler değil, otoriter liderlerin ve iktidarların hikâyeleri yazılıyor.”

Bu tablo size de tanıdık geliyor, değil mi?

Türkiye’de yıllardır süren otoriterleşme yalnızca bir “iktidar biçimi” değil, aynı zamanda bir “duygu rejimi” yarattı: “İnsanların siyasete inancını kıran, umudu bireysel kurtuluş planlarına indirgeyen bir duygu hali.”

Oysa tarih, en umutsuz anlarda bile halkların yeniden ayağa kalkabildiğini defalarca gösterdi.

Bugün New York’ta Zohran Mamdani’nin, İrlanda’da Catherine Connolly’nin başarıları, bu umudun nasıl yeniden yazılabileceğine dair somut örnekler sunuyor.

Her ikisi de siyasetin odağını bize yeniden işaret ediyor: “Sandıktan değil, sokaktan başlayan; vaatlerden değil, dayanışmadan doğan bir siyaset biçimi.”

19 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve tutuklanmasıyla başlayan operasyonlar silsilesinin sonunda nihayet İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı iddianameyi hazırladı ve duyurdu. Aynı zamanda Başsavcılık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na CHP hakkında kapatılma davası açılmasıyla ilgili ihbarda bulundu.

Bu son gelişme rejimin otoriterleşme eğiliminde sınırlarının olmadığını gösteriyor ve toplumsal muhalefet cephesinde bir “moral bozukluğu ve umutsuzluk” yaratması olası.

Bu yazıda, otoriter rejimlerin gölgesinde bile seçimle değişimin nasıl mümkün olabileceğini, New York ve İrlanda cumhurbaşkanlığı seçim deneyimlerinden yola çıkarak tartışmaya çalışacağım.

Çünkü asıl soru şu:

“Bir rejimi seçimle yenmek mi istiyoruz, yoksa halkın siyaseti yeniden kendi ellerine almasını mı?”

SANDIĞIN ÖTESİNDEKİ MÜCADELE

Dünyanın birçok yerinde demokrasiler ve özgürlükler geriliyor, “otoriterleşme” yalnızca siyaset biliminin kavramı olmaktan çıktı; milyonlarca insanın “günlük deneyimine” dönüştü.

İLGİLİ YAZI :  Trump Çıldırdı Mı, Yoksa…

Otoriterleşmeyle iktidarın merkezileşmesi, yargının bağımlı hale gelmesi, medya tek sesliliği, muhalefetin kriminalize edilmesi…

Bütün bunlar ülkelerde ve toplumlar arasında “otoriter bir rejim seçimle yenilir mi?” sorusunu artırıyor.

Ama bu soruya verilecek yanıt ne “evet” kadar basit, ne de “hayır” kadar karamsar olabilir. Çünkü mesele, yalnızca sandığın sonucu değil, “siyasetin yeniden halkın ellerine verilmesi” meselesi.

Şimdi gelin “yeni bir umudun kapısını aralayan” New York Belediye Başkanı seçilen Zohran Mamdani ile İrlanda Cumhurbaşkanı seçilen Catherine Connolly gibi iki güncel deneyim üzerinden bir analiz yapalım.

ZOHRAN MAMDANİ: KENTTEN BAŞLAYAN DEMOKRATİK SOSYALİZM

Uganda doğumlu, Hint ve Müslüman kökenli ve New York’un çok kültürlü Queens bölgesinde yetişmiş bir isim olan Zohran Mamdani, ABD Başkanı Donald Trump ve dahi sermaye sınıfının teyakkuz halinde saldırılarına rağmen 2025’te New York Belediye Başkanlığı’nı kazanarak ABD siyasetinde yeni bir dönemin kapısını araladı.

Demokratik Sosyalistler (DSA – Democratic Socialists of America) hareketinin desteklediği Mamdani, kampanyasını klasik anlamda bir “yarış” değil, bir “halk hareketi” olarak örgütledi.

MAHALLE MAHALLE UMUDU ÖRGÜTLEMEK

Mamdani’nin kampanyasının merkezinde “organik örgütlenme” vardı. Kampanya ekibi, profesyonel reklam ajanslarına ya da milyoner bağışçılara değil, “mahalle örgütlerine, sendikalara ve gönüllü yurttaş ağlarına” yaslandı.

Kampanya, “kapıdan kapıya” değil, “kalpten kalbe” yürütüldü.

Her mahallede, kira artışlarından bunalan kiracılar, ulaşım krizi yaşayan işçiler ve göçmen topluluklar kendi komitelerini kurdu. Kampanya dili de buna göre biçimlendi: Teknik vaatlerden çok, “hayatta kalma mücadelesinin ortak dili” konuşuldu.

Sloganlar teknik değil, insaniydi:

“Ulaşım bir hak, lüks değil”, “Ev insanın hakkıdır, piyasanın değil”, “Zenginler payını versin, şehir nefes alsın.”

Bu söylem, “kapitalizmin makinesine” ve “neoliberal kent politikalarına” doğrudan meydan okumaydı.

Ama Mamdani’nin başarısı, bu vaatleri dile getirmesinde değil, “bu vaatleri savunan örgütlü halk gücünü inşa etmesindeydi.”

CATHERİNE CONNOLLY: SESSİZ DAYANIŞMADAN CUMHURBAŞKANLIĞINA

Bir başka umut verici örnek 26 Ekim 2025 tarihinde gerçekleştirilen İrlanda Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu.

İLGİLİ YAZI :  Neoliberalizmin Doğuşu ve İdeolojik Temelleri - 1

İrlanda’da siyaset onlarca yıldır iki ana parti arasında (Fianna Fáil ve Fine Gael) sıkışmıştı.

Ancak 2025’te Galway merkezli bağımsız sosyalist siyasetçi Catherine Connolly, bu döngüyü kırdı ve yüzde 65 gibi bir oy oranına ulaşarak Cumhurbaşkanı seçildi.

Connolly’nin başarısı, devletin zirvesine çıkmaktan çok, Zohran Mamdani örneğinde olduğu gibi “siyasetin tabanını dönüştürmesinden” kaynaklandı.

EZİLENLERİ SİYASETE DAHİL ETMEK

Connolly, kampanyasını gösterişli mitingler yerine, “sokağın sesine kulak verme ısrarıyla” ilerletti ve “kadın emeği, barınma hakkı, çevre adaleti ve toplumsal bakım politikaları” etrafında örgütledi; toplumun uzun süredir görünmeyen toplumsal kesimlerini siyasetin merkezine taşıdı.

Kadınlar, gençler ve yerel gönüllüler; sosyal medya yerine “yüz yüze diyalog” üzerine kurulu küçük topluluk toplantıları düzenledi.

Sloganlarından biri, her şeyi özetliyordu:

“Bizi kurtaracak biri yok, biz varız.”

Bu strateji, yurttaşları “pasif seçmen” olmaktan çıkarıp “aktif özne” haline getirdi. Connolly’nin en dikkat çekici farkı, iktidar mücadelesini “devlet iktidarını ele geçirmek” olarak değil, “toplumu dönüştürmenin bir aracı” olarak görmesiydi.

İKİ DENEYİMİN KESİŞTİĞİ YER: KOLEKTİF ÖZNELEŞME – SİYASETİ HALKA GERİ VERMEK

Hem Mamdani hem de Connolly’nin stratejisi, “kişisel karizma” ya da “medya stratejisine” değil, “toplumsal örgütlenmenin sürekliliğine” yaslandı.

Mamdani de Connolly de, kazandıkları seçimleri bir “zafer” olarak değil, “yeni bir siyasal kültürün başlangıcı” olarak gördüler. Her ikisi de, “lider merkezli siyaset” yerine, “kolektif özneleşmeyi” önceledi.

Bu iki deneyimden, “otoriterleşmeye karşı demokrasiyi korumak” için üç temel ders çıkarabiliriz:

Mesajdan Çok İlişki Kurmak: İnsanlar bir liderin ne dediğinden çok, onu “nasıl söylediğine” ve “kiminle birlikte” söylediğine odaklanıyor. Mamdani mahalle toplantılarını “dinleme oturumlarına” çevirdi; Connolly ise “konuşmak için değil, birlikte düşünmek için” buluşmalar düzenledi.

Politikayı Hayatla Birleştirmek: Kira artışı, toplu taşıma, bakım emeği… Bu temalar “soyut ideolojik” tartışmalardan çok, “gündelik yaşamın adalet duygusuna” seslendi.

Seçimden Sonra Da Devam Eden Dayanışma: Her iki lider de seçildikten sonra kampanyalarını kapatmadı; onları “dayanışma ağlarına” dönüştürdü. Böylece siyasetin temposu “seçim takvimine” değil, “toplumsal ihtiyaçlara” göre belirlendi.

İLGİLİ YAZI :  Zohran Mamdani’nin Zaferi Ne Anlatıyor?

TÜRKİYE İÇİN DERSLER: UMUTSUZLUĞU YENMEK SİYASETLE BAŞLAR

Bu örneklerden sonra gelelim Türkiye’ye…

Ekonomide, siyasette, sosyal yaşamda “karamsarlık ve umutsuzluk” üretmek için çokça şey yaşanıyor.

Türkiye’de en geniş çerçevede muhalefetin temel çıkmazı, siyaseti hâlâ “teknik bir seçim stratejisi” olarak görmesi.

“Sandık güvenliği, aday profili, kampanya dili…”

Bunlar elbette önemli; ancak “toplumla duygusal bağ kurulmadığında”, hiçbir teknik yeterli olmaz.

Otoriter rejimlerin temel gücü, sadece “baskı mekanizmalarında” değil, “insanların umutsuzluğunda” yatar. Bu umutsuzluk kırılmadan hiçbir seçim kazanılamaz.

Neleri değiştirmek gerekiyor?

New York ve İrlanda seçimlerinin bize gösterdiği çok açık…

Siyaset Profesyonellerden Geri Alınmalı

Gerçek değişim ekranlardan değil, “sokağın örgütlü enerjisinden” doğar. Mahalle komiteleri, işçi dayanışma ağları, gençlik forumları… Bunlar olmadan hiçbir kampanya kalıcı bir dönüşüm yaratamaz.

Yeni Bir Dil: Duygusal, Sınıfsal ve Umutlu

Otoriter rejimler korku üretir; neoliberal sistem yalnızlık hissini derinleştirir. Buna karşı kurulacak dil, yalnızca “öfke” değil, “dayanışma ve ortaklık duygusu” olmalı. Mamdani’nin “birlikte başaracağız” vurgusu ve tonu, Türkiye’deki muhalefetin ihtiyaç duyduğu yeni duygusal frekans olabilir.

“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganı buna ilişkin güzel bir örnek…

Seçim Sonuç Değil, Süreçtir

Otoriter rejimler bir gecede kurulmadığı gibi, bir seçimle de yıkılmaz. Gerçek mücadele, “seçim günü” değil, “her gün” verilen mücadeledir. Bu nedenle Türkiye’de muhalefet, “seçimden seçime” değil, “süreklilik içinde örgütlenen” bir halk hareketine dönüşmeli.

Seçim kazanmak, bir rejimi hemen değiştirmez; ama toplumsal örgütlenme, o rejimi “meşruiyet zemininden” sarsar.

HALK KENDİ GÜCÜNÜ HATIRLARSA, REJİM KAYBEDER

Otoriter bir rejim seçimle yenilebilir; ama bu, yalnızca sandığa giderek değil, “sandığı aşan bir örgütlenmeyle” mümkün olabilir.

Zohran Mamdani’nin New York’ta, Catherine Connolly’nin İrlanda’da yaptığı şey tam da buydu:

“Siyaseti profesyonellerin elinden alıp, yeniden ‘halkın ortak aklına ve dayanışmasına’ teslim etmek.”

Türkiye’de de gerçekten demokratik ve özgür bir gelecek için, ihtiyaç duyulan şey “yeni bir lider” değil, “yeni bir halk hareketidir.”

Çünkü tarih bize defalarca gösterdi:

Sandık bir araçtır; ama “halkın örgütlü iradesi”, değişimin asıl gücüdür.


NOT: Aşağıdaki iki yazıyı da okumanızı öneririm…

Zohran Mamdani’nin zaferi ne anlatıyor?

Catherine Connolly İrlanda Cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl kazandı?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Paylaş:

Abone Ol

spot_imgspot_img

Popüler

İlginizi Çekebilir
İlginizi Çekebilir

Cumhuriyetçi Parti’nin Groyper Fringe’i Nasıl Geleceği Oldu?

Nick Fuentes'in yükselişi ve Cumhuriyetçi Partinin radikalleşmesi, bir nesli...

Bernie Sanders, Yapay Zekanın Toplumsal Etkisine İlişkin Uyarıda Bulundu

ABD Vermont Senatörü Bernie Sanders, yapay zekanın (AI) potansiyel...

CHP’nin Yeni Programı: Kamusal Devletin Geri Dönüşüne Açılan Kapı

Türkiye, uzun yıllardır neoliberal ekonomi politikalarının gölgesinde, kamu hizmetlerinin...

Palantir: Dünyanın Sonunu Durdurmaya Çalışmayın

Peter Thiel'in tekno-teolojik evreninde, şirketi Palantir sadece Batı'yı ideolojik...